Devador – Yeni Dünya – 2
Karanlığın içinde parlayan bir çift göz görünüyordu, “Seçmen lazım Jack, seçmen lazım.” diye bir ses duydu. Neyi seçmeliydi? Neden sorumluluk o olmalıydı?
Jack hafif bir baş ağrısıyla uyandı. Gözleri ağrıyordu, görüşü hemen düzelmemişti bu yüzden önce gözlerini ovalamaya çalıştı, bunu yaparken kolu acıdı, acıya doğru baktığında kolunda bir serum olduğunu gördü. Vücuduna yapılmış bir kaç sensör, bilekliğinde bir alet, beyaz bir oda, uyuşmuş uzuvlar, bir hastanede olduğunun farkına vardı. Birazdan muhtemelen bir hemşire gelecekti, etrafa baktı bir cam göremedi, en son ne olduğunu hatırlamaya çalışırken baş ağrısı biraz arttı. Askeri bir üste olması daha olasıydı. Etrafında birilerini çağıracak bir buton, düğme gibi bir şey aradı ama yoktu. Sağlık durumu konusunda endişeli değildi ama yaşadığından emin olmak için kolundaki serumu çıkardı bunu yaparkende biraz canını yaktı, evet canlıydı. Gerçekten hatırladığı şeyler olmuş muydu? Arkadaşlarının hepsi öldü mü? New York gerçekten yok oldu mu? Üstündeki bantlı sensörleri çıkartıp yatağından kalkmaya çalışırken bir kaç alarm öttü, daha yataktan çıkamadan odaya bir hemşire girdi.
“Bay Jack lütfen sakin olun, kalmaya çalışmayın, hemen bir doktor sizi görecek.”
Çok geçmeden bir kaç doktor ve asker odaya gelmişti. Doktor sağlık durumunu kontrol ederken asker onun konuşmaya hazır olup olmadığını soruyordu. Doktor tehlikeli bir durum olmadığını ama biraz ayılması için süre istedi. Yarım saat sonra oda boşaltılmış albay rütbesinde bir subay ve iki yardımcısı Jack ile birlikte odada kalmıştı.
“Bay Jack, umarım daha iyisinizdir?”
“Evet Albay, bana neden Bay Jack diye hitap ediyorsunuz?”
“Şu an özel bir soruşturmadasınız, size garip geldiğini biliyorum, ünvanların şimdilik önemi yok, sizde bana Bay Albert diyebilirsiniz”
“Anlamadım… neden bahsediyorsunuz?”
“Önemli değil Bay Jack, müsadenizle sorularıma geçmek istiyorum, tahmin edersinizki sizden öğrenmek istediğimiz çok şey var.”
“Peki…”
“Olay günü öncesi raporlarınızı okuduk, tekrardan bir üstünden geçmek isteyeceğiz ama öncesinde şunu merak ediyorum, hedefle daha önceden bir iletişiminiz oldu mu?”
“Hayır efendim”
“Daha önce onunla hiç konuştunuz mu? Yüz yüze olmayabilir.”
“Hayır efendim”
“Bu kadınla hiç tanıştınız mı veya konuştunuz mu?”
Masaya sarışın, güzel bir kadının fotoğrafını koydu. Kim olduğunu biliyordu ama onunla da tanışmamıştı.
“Hayır efendim, hedefin eşi olduğunu biliyorum ama tanışmadım, aynı şekilde onunla da hiç bir iletişimim olmadı”
“Bay Jack, bize olay günü yaşananları tekrardan anlatabilir misiniz”
Jack üzülse de tekrardan yaşananları anlattı. Bayılmadan önceki son konuşmalardan bahsetti, gördüklerini düşünüp tekrar tekrar anlattı. Farklı şekillerde aynı sorular soruldu. Sorgusu üç gün boyunca devam etti, ilk başta fazla bir detay paylaşılmazken Jack’in herhangi bir şeye karışmadığı netleşmeye başladıkça karşısındakilerin tavırları biraz gevşedi ve durumunu biraz daha kavrayabildi. Anladığı kadarıyla savaştan sonra New York’tan canlı kurtulan tek kişi o olmuştu. Bayıldığı noktada yabancı beklemiş, bölgeyi kontrol eden ekipler onları fark edip geldikten sonra da Jack’i almalarına izin vermişti. Askerlere bir süre sizi korumak için orada bekleyeceğini, Jack’in hazır olduğunda karar vermesi için yanına dönmesinin iyi olacağını söylemişti. Ardından meditasyon yapar gibi olduğu yere oturmuş ve bugüne kadar sabit şekilde kalmıştı. Çeşitli gözlem istasyonları ve sensörler dünyanın etrafında farklı bir enerji tabakası oluştuğunu gözlemlemiş, uzaydaki bazı parçaların dünyaya girişini engellediğini tespit etmişti. Tam detay bilinmemekle birlikte güneş sisteminde başka bir savaş olduğu ve büyük bir yıkım yaşandığını tespit etmişlerdi. Kalıntılar dünyayı vurandan çok daha büyük bir filonun yok edildiğini gösteriyordu ama nasıl olduğu konusunda bir fikir yoktu. Herkes Jack’in ne karar vermesi gerektiği ve neden karar vermesi gerektiği konusunda tartışmaya girişmişti. Sorgular bu yüzden bir kaç gün sürmüş ama detayların tartışması çok daha uzun sürecek gibi gözüküyordu.
Jack’in hayatı incelenmiş, görev süresinde yaptığı işlere detaylıca bakılmış, kolejdeki hocasından, oda arkadaşına, en yakın akrabasına, büyüğü mahalledeki oto tamirci arkadaşına kadar onu tanıyan herkes özel olarak incelenmiş ve Merav ile bir ilişkisi olup olmadığı, özel biri olup olmadığı anlaşılmaya çalışılmıştı. Merav’ın neden onun bir seçim yapması gerektiği konusunda herhangi bir anomali bulunmamıştı. Jack’in özel biri olmadığı anlaşıldıktan sonra ne karar vermesi ve nasıl vermesi gerektiği konusunda uzun tartışmalar başladı. Oyun teorisi, politikacılar, dış ilişkiler, toplum psikologları, diplomatlar, bilim insanları… O sırada yöneticilerin aklına gelebilecek tüm otoriteler ve uzmanlık alanlarından insanlar bir araya gelmiş uzun uzun tartışıyordu.
Bir grup akademisyen teklifin reddedilmesi gerektiğini savunuyordu. Büyük bir saldırıya uğramışlardı ve dünya kendi içine kapanıp bir sonraki saldırı için tüm kaynaklarını savunmaya yatırmalı, kimseye güvenmemeliydi. Kapının ne olduğu net olmamakla birlikte iki dünyayı birbirine bağlayacak bir aracı olduğu netti. bu bir solucan deliği, bir portal, bir araç veya başka bir şey olabilirdi. İki dünyayı birbirine bağlamak karşı taraftan bir işgal gücünün gelmesine ve insanlığın sonuna yol açabilirdi. Merav bir soru sorarak onayı insanlığa bırakmıştı istese bunu istediği zaman yapabilirdi, bu işgal seçeneğini düşürüyordu.
Başka bir grup, Merav’ın kapı açacağı gezegenin mevcut durumu hakkında bilgi sahibi olmadığı bu yüzden riski ve sorumluluğu Jack’e bıraktığını düşünüyordu. Merav’ın bir yolcu olduğunu ve uzun zamandır yolculuk yaptıklarını biliyorlardı. Eğer bu doğruysa bıraktığı veya bağlantı kuracağı gezegendeki toplumun ne durumda olduğu konusunda kesin bir bilgi sahibi olamazdı. Belki o gezegen büyük bir imparatorluğa dönüşmüş ve evreni işgal eden karanlık bir güç olmuştu, bu durumda onlarla bir bağlantı kurmak evinin kapısını dış dünyaya açık bırakmak anlamına gelecekti.
Farklı dünyalarla bağlantı kurmanın teknolojik ve ekonomik gelişmelere olanak sağlayacağını düşünenler, dini açıdan bunun mümkün olmadığını veya bunun cennete açılan bir kapı olduğunu düşünenler, kıyametin geldiğini ve hepsinin yok olacağını anlatanlar… Gerçekten çok fazla fikir vardı ve bunlardan Jack’in hiç haberi olmayacaktı. Onun tek öğrendiği insanlığın aydın liderlerinin bu konu üzerinde uzun uzun tartıştığı ve günün sonunda dünyanın başka bir gezegenle bağlantı kurulmasını istemediği olduğuydu. Jack teklifi reddetmesi için emir aldı. Sabah kendisini hazırlayan albay emirleri iletti. Helikopterle bölgeye gidecek, teklifi insanlık adına reddettiğini söyleyecek ve sebeplerini açılayacaktı. Saat 6’da üsten yola çıktı ve yaklaşık 2 saatlik bir yolculuk sonunda Merav’ın olduğu bölgeye geldi.
Helikopter yakınına inerken Merav pozisyonunu bozdu Jack sivil kıyafetler giymişti. Mavi bir kot pantolon ve beyaz bir gömlek giymişti. Yavaşça Merav’a doğru ilerlerken 2 asker geride bekliyordu, Jack’in üzerinde mikrofon ve kamera vardı. Merav yanına geldiğinde ona seslendi.
“Hoşgeldin Jack”
“Beni kurtardığın için teşekkür ederim, anladığım kadarıyla bir karar vermem için beni bekliyormuşsun?”
“Evet, gördüğüm kadarıyla insanlık bir karar vermiş gözüküyor”
“Evet, bunu söylemeye geldim, teklifinizi tam anlamamakla birlikte reddetmeye karar verdik, sebebi de…” Jack’in cümlesini kurmasını bitirmeden Merav onu böldü.
“İnsanlığın bir karar vermesini istemedim, Jack, senin karar vermeni istedim.”
“Anlamadım? Onu söylüyorum zaten”
“Hayır bana politikacılarınızın, askerlerinizin, bilim adamlarınızın aldığı kararı iletiyorsun, bununla ilgilenmiyorum, bana kendi fikrini söyle”
“Bunu neden benim yapmam gerektiğini anlamıyorum, ben sıradan bir insanım”
“Tamda bu yüzden bu seçimi sen yapmalısın, sıradan bir insansın ve o kararı veren insanların hiç biri senin yaşadığını yaşamadı, gördüğünü görmediği, duyduğunu duymadı, sesleri, çığlıkları duymadılar Jack.”
Jack’in midesi bulanmaya başlamıştı, başı dönüyordu, Merav’ın yıkımı götürmeden önceki anı hatırladı.
“Senin o anda hissettiğini emin ol bu dünyadaki kimse hissetmedi. Kararı sen vermelisin Jack”
“Biz çok küçüğüz, çok ufağız değil mi?”
“Maalesef evet.”
“Evrende hiç bir kıymetimiz ve gücümüz yok, çaresiziz”
“Büyük resme baktığında evet”
“Kısa hayatlarımızın hiç bir anlamı yok, kimse bizi hatırlamayacak bile”
“Sadece sizin değil, dünyanında.”
“Sizi dinlemedik, hata yaptık ve hala yapıyoruz…”
“Yapmaya da devam edeceksiniz”
“Peki ne anlamı var? Bu kadar önemsizsek?”
“Evren çok büyük Jack, eşimle çok uzun zamandır yoldayız. Büyük resimde hiç bir şey önemli değil, hiç kimse önemli değil, her şey kusurlu, aldığımız kararların bir anlamı yok, biz çok ufağız.”
Merav bir süre bekledi.
“Ama aynı zamanda çok özeliz. Hem kusurlu hem de mükemmeliz. Hem de her birimiz. Sadece bizler, insanlar ya da diğer canlılar değil. Her şey kıymetli, her an kıymetli, her macera, her anı kıymetli, sonucu ne olursa olsun.”
“Ne cevap vereceğimi biliyor gibisin?”
Merav gülümsedi “Dışarıda neler olabileceği görüp, korkudan kendini karanlığa kapatacak bir tür değilsiniz, yöneticileriniz olabilir ama sıradan bir insan kesinlikle değil.”
“Peki ne yapacaksın?”
“Sadece bir dokunacağım hem şuraya hem de iki gezegenin hayatına, birlike güzel bir şeyler başaracağız!”