Devador – Özgürce İlk Adım 6

Kasidur atları, ne kadar da güçlüdürler üzerlerine binen dev gibi savaşçıları zırhlarıyla birlikte kolayca taşıyabilirler. Şehirler arasında hiç durmadan koşarlar buna rağmen hiç yorulmazlar. İki yolcuda şuan fazla zorlanmadıklarının farkındaydı hem Merav hem de hocası oldukça hafif kalıyorlardı paladin onlara kendi atlarını vermişti yanlarına aldıkları malzemelerle bile onun yarısı kadar ağırlık yapıyordular. Atlar Lield’in taştan yollarında hızla ilerlerken boş caddelerdeki sessizliği nal sesleri bölüyordu. İki siyah at ve üzerlerindeki iki büyücü şehrin çıkışına olanca hızla gittiler onları uzaktan gören muhafızlar kapıyı açmaya başlamışlardı atlar o kadar hızlıydı ki kapı daha tam açılmadan aradan fırlayıp gitmişlerdi.

Yol başlarda düzgündü dört tarafta da hiçbir tepe yoktu ufukta terör topraklarını görebiliyorlardı yeşil alanlar bir noktadan sonra bitiyor ardından çöle benzeyen bir bölge ortaya çıkıyordu. Buraya çöl demek yanlış olmazdı ama çölde bile canlılar olurdu buradaysa sadece ölüler vardı ne bir bitki ne bir böcek hiçbir canlı burayı konaklamak için seçmemişti. Ölümün huzurunu bulmuşlardı hepsi çoğu acı içinde ölmüştü yanarak , kılıçtan geçirilerek, oklar ve mızraklarla delik deşik edilmiş parçalanmışlardı. Evet buraya çöl denemezdi buraya ancak bir mezarlık denilebilirdi .İçindeki ölülerin uyumadıkları , mezarlarında sessizce kıyameti beklemeyen tam tersine dünyaya kıyameti yaşattıkları bir mezarlık. Yaşayan ölülerle dolu bu topraklarda Merav hiçbir ölüyle karşılaşmak istemiyordu istediği tek şey geldikleri gibi buradan çıkabilmekti.

Beklemedikleri şekilde şanslıydılar çölden kuzeydeki dağlara kadar hiçbir yaratıkla karşılaşmadılar onları durdurmaya çalışan tek şey esen sert rüzgardı. Nefes alabilmek için yüzlerini kıyafetlerinden yırttıkları parçalarla kapadılar kum her taraflarına girmişti insanı deli gibi kaşındırıyordu . Ama kaşınmaya vakitleri yoktu çünkü koca şehir daha doğrusu koca bir kule ve içindekiler onları bekliyorlardı. Dağlara ulaştıklarında atlarından indiler sert bir yokuşu tırmanmaları gerekecekti atlar her ne kadar güçlü olsalar da böyle dik bir yokuşu tırmanamazlardı kayalar düzgün yürümelerini engeller tepe taklak aşağı yuvarlanırlardı.

“Merav sen burada atlarla kal”
“Olmaz seninle geleceğim yukarda neyle karşılaşacağını bilmiyorsun” inatçılı olacağı belliydi.
“Ben bilmiyorum da sen mi biliyorsun? Ufaklık sana söylediğimi yap atların kaçmasını göze almayız yada bir canavar tarafından yenmelerini . Kuleye yürümek istemezsin değil mi?”
“Hayır ama sen orda…”
“Merak etme bana bir şey olmaz sen burada bekle hemen döneceğim”
“Tamam”

Yaşlı yolcunun yokuşu tırmanışını izlerken Merav yeniden düşüncelere dalmıştı . Adama hayranlık duyuyordu bu yaşına rağmen ne kadar da güçlüydü ,korkusuzdu ideal bir baba modeli olarak görüyordu onu. Kendi babasını bırakın ailesini hiç tanımamıştı o hep bunların ihtiyacını duymuştu. Acaba kuleye zamanında varabilecekler miydi? Hiçbir fikri yoktu…

*** Lield ***

Düşmanların gelişi çok çabuk olmuştu şehir dört bir taraftan öyle çabuk kuşatıldı ki o anda bir saldırı yapılacak olsa şehir hemen düşerdi. Gariptir düşman bu zafiyetin farkında olmasına rağmen şehre saldırmamıştı bir şeyi yada birini bekliyor gibiydiler. Düşman ağırlıklı olarak kapıları tutmuştu dışarıya çıkış olmadığı gibi içeriye girişte artık mümkün değildi. Gekil yolcuların şehre ulaşabileceklerini sanmıyordu büyük ihtimal ya ölmüşlerdi yada ölmek üzerelerdi. Birliğin asıl kuvvetleri ön kapı önüne yerleşmişti önde mancınıklar kuruluyordu. Fazla okçuları yoktu bu kuşatmayla fazla oyalanmayacaklarını göstergesiydi. Gekil kapıyı geçip direkt şehre girmeyi planladıklarını düşündü bu yüzden bu bölgeyi korumak için bizzat kendisi kapını üstündeki hisara çıktı. Şehir de beklenilenden az asker ve sivil bulunuyordu savunmayı destekleyecek birlikler azdı, şehirde bulunan tüm okçular surlara yerleştirildi mancınıkların arasındaki alanlarda duruyorlardı. Mancınıkları bir miktar piyadeyle birkaç büyücü koruyordu.

Şehirdeki askerler böyle bir gücün karşısında durmaya yetmeyecek potansiyele sahip olmadıklarını biliyorlardı ana plan Merav’la hocasının üzerine kurulmuştu onlar gelene kadar şehir askerler ve büyücüler tarafından savunulmaya çalışılacak düşman birlikleri olabildiğince oyalanacaktı eğer büyücüler başarısız olursa herkes kuleye çekilecek ve ölümüne savaşılacaktı.

***Terör Toprakları***

Merav sıkılmaya başlamıştı hocası uzun bir süredir yoktu. Endişelerinin doruğa ulaştığı bir anda hocası ileride gözükmüştü.

“Ne oldu buldun mu onu?”
“Hayır lanet olasıca orada değildi ahhhhh biri bizden önce gelmiş ve o işi yaramaz parçayı alıp götürmüş”
“Bu nasıl mümkün olabilir? bizden ve okulun yöneticilerinden başka kimsenin bilmediğini düşünüyordum”
“İçlerinde bir köstebek olmalı, eğer öyleyse şehir çoktan düşmüş olmalı… Hadi yola çıkalım”
“Nereye?”
“Başka bir yere ama şehre değil.”
“…ama onlara söz vermiştik!”
“Yolcular sözlerini tutmak zorunda değil”
“…ama”
“aması yok şehre dönmüyoruz hadi atına binde yola çıkalım”

Yaşlı büyücü sözlerini bitirdiği gibi atına atlamış yola çıkmaya hazırlanmıştı. Merav onun tersine oldukça yavaşça hareket etmişti canı sıkkındı pek cesur biri olduğunu düşünmüyordu ama o sözünü tutmanın onu eskisi gibi yaşatmayacağını biliyordu cesur olmayabilirdi ama onurlu biriydi evet doğru söz buydu onurlu bir insan o sözünden dönemezdi ne olursa olsun… gerekirse hocasından ayrılırdı.

Atlarıyla önce izledikleri yolu izleyip geri dönmüşlerdi fakat şehre dönmeyeceklerdi . Yol ayrımına geldiklerinde Merav duraksadı, hocasıysa duraksamadan şehrin aksi yöndeki yola saptı bir süre gittikten sonra kaşlarını çattı arkasını dönmedi. Merav bunu yapamazdı o insanları orada ölüme terk edip gidemezdi hocasına baktı ama ona bakmıyordu, arkasını bile dönmemişti atını şahlandırdı ve şehre doğru hızlıca at sürmeye başladı. İçinden hocasına hoşça kal dedi.

***Lield***

Önce mancınık atışları geldi. Ateş almış koca büyüklükteki kayalar surlara ve şehrin içine yağdı. Bazıları kaya yerine gazla doldurulmuş fıçı fırlatıyordu. Fıçıların ucu ateşe veriliyordu hedefe çarptığında fıçılar patlıyor sıvı gaz alev alarak etrafı ateşe veriyordu. Bu saldırılar özellikle surların arkasındaki yapılarda yangın oluşmasına sebep veriyordu. Yangınlar art arda gelen saldırılarla daha da şiddetleniyor etrafa kara bir duman yayıyordu. Surların arkasındaki yangın surların üzerindeki askerleri pek etkilemiyordu şansa rüzgar şehrin içine doğru esiyor dumanı askerlere gelmeden dağıtıyordu. Düşman saldırısına karşılık şehirden de mancınık ateşleri başlamıştı. Karşılıklı kayıplardan sonra düşman ordusundan ilk birlik şehrin üzerine atıldı.

Merdivenler taşıyan askerler şehir surlarına doğrumu ölüme mi koştuklarının pek farkında değildi. Şehirden gelen ilk ok dalgası önden gelen askeri yere sermişti arkalarındakileri ise büyücüler al aşağı etmişti. Düşman kayıplara rağmen durmadan saldırıyordu ama saldıran birlik toplam ordunun ufak bir kısmıydı nedense hep birden saldırmak yerine sadece içlerinden bir parçayı feda ediyor gibi görünüyordu.

Gekil sadece izliyordu… bir şeyler bekliyordu neler oluyordu ne olacaktı hissettiği bu şeyler neydi sesler duyuyordu ,fısıldamalar. Ne dediklerini anlamıyordu gözleri şehre saldıran çaresiz birliğe bakıyordu neden buraya gelmişlerdi? Saçma bir ticari anlaşmazlık mı? Böyle bir orduyu toplamak uzun zaman alırdı sorunlardan önce hazırlanmış olmalıydı… Oda neydi bir karartı gördü… Askerlerin arasında biri sıyrıldı üzerindeki büyüyü kaldırıp Gekil’e koca bir alev topu fırlattı. Hoca saldırıyı az önce fark etmişti karşı bir büyüyle ölmekten kurtulmuştu hemen kendisi de bir alev topu hazırlayıp bağırarak düşmanın üzeri fırlattı ama düşmanı orada değildi bölgenin etrafındaki askerler ateş alırken hedefi olan büyücü ortada yoktu. Onu ararken üzerine doğru bir alev topu daha geldi… ardından bir tane daha… ver bir tane daha…

***Kuşatma ordusu gerisi Lield dışı***

Merav son sürat şehre gelmişti son tepeyi geçmeden önce atından indi eğilerek şehre baktı.
“Bu olamaz!” çığlığı basmıştı etrafına baktı kimse yoktu. Gördüğü şeye inanamadı şehrin ana kapısının üstünde Hoca Gekil’i gördü. Hocaya bir çok büyücü alev topu fırlatıyordu çok büyük büyücü olmalıydılar çünkü alev topları aşırı derecede büyüktü belki de başka bir büyüydü bu. Alev topları Gekil’i görmesini engelliyordu oluşturduğu büyü onu ne kadar koruya bilirdi ki? Hocaya baktı adamın dizlerinin üstüne çöktüğünü gördü büyüsü artık onu korumuyordu üstüne gelen son alev topu onu alıp götürdü.

Theme: Elation by Kaira.
Cape Town, South Africa