Özgürlük nedir? Kısıtlamalar olmadan istediğimiz gibi konuşma, düşünme, hareket etme? Gerçekte özgür düşünebilmek için kendi koyduğumuz kuralları da geride bırakmamız gerekmez mi? Yıllarca biriktirdiğimiz fikirler, tecrübelerimiz özgürlüğümüzü kazanmada önümüze çıkan birer engel değil mi? Ya da içinde bulunduğumuz toplum ve birlikte yaşamanın gerektirdiği kurallar? Yaşamak için çalışmalı, borçlanmalı değil mi? Her şeyi geride bırakıp kendimizi bir yerlere götürsek bu sefer doğanın, hayatın bize dayattığı kurallarla yaşamak zorundayız. Özgürlük ütopik bir fikir, fiziksel dünya içinde mümkün olabilir mi bilimeyiz ama Merav için özgürce atılacak ilk adım çok yakındı. Sadece önündeki son engeli aşması gerekiyordu. Engelin ne olduğundan habersizdi ve ıssızlığa doğru yürüyordu.
Az önce kız onu bir geçitten geçirerek bulunduğğu tepeye bırakmıştı. Beyaz tenli, uzun ince ve yumuşak saçlı genç bir kızdı sonunda bu kısımları net seçebilmişti. Gülümserken dişleri kör edici bir ışıltıda parlıyor gözleri ışık saçıyordu. Tüm bu endamının yanında sebebini bilemediği bir güç onu önünde diz çökmeye zorluyordu gülümsemesinin ardındaki sebep bir kaç dakika sonra ortaya çıkmıştı. Aynı ışık şehrin ortasında belirmiş ve büyük bir patlama olmuştu. Kızın bir insan olmadığından artık emindi.
Yorgun düşmüştü o tırmanış yaşadıkları bithap düşmesine sebep olmuştu. Elinden daha fazla şey gelmesini isterdi, insanları kurtarabilmek onlara yardımcı olabilmek ama yapamıyordu, zayıftı. Etraf kötü insanlarla doluydu. Kaos, savaşlar hikayelerinin başından beri peşlerini bırakmamıştı. Tüm insanlığın hatta Nysera’da ki tüm canlıların. Arkasını dönüp şehre baktı, alevler ve duman etrafa yayılıyordu. Bu kadar acıya sebep olan neydi? O masum insanları hayatları kime zarar veriyordu? Ölmelerinden hoşlanan birileri var mıydı? Uzaktan onları seyreden ya da onlar gibi her gün binlerce insanın hikayesini okuyan, duyan? Acı bir döngü tüm diyarı kasıp kavuruyordu ama kimse bunun farkında değildi. Okuduğu kitapları düşündü, kendisinden başka aynı kitapları okuyanlar yok muydu? O sadece basit bir köylü çocuktu kendisi bu acının farkına varıp durdurmak isterken şehirdeki büyük asilzadelerin, zengin tüccarların, güçlü büyücülerin ya da onlarla birlikte olan öğrencilerin hiçbiri duruma bir şey demez miydi? Belki de hepsi bu değirmenin bir parçasıydı hayatı öğütmekten zevk alıyorlardı. Sonuçta hocası bile onu bırakıp…
İleride başta ona yabancı gibi gelen ama biraz daha dikkatli bakınca hocası olduğunu fark ettiği adamı gördü. Yorgun gözüküyordu. Neden burada bekliyordu?
“Sana her şeyi anlatmak isterdim ama çok yorgunum evlat. Yolculuktan bıktım artık.”
Merav heyecanla adama doğru hızlıca yürümeye başladı ama adam elinin kaldırarak dur işareti yaptı.
“Yolcuların tek bir hedefi vardır ama bazen yolculuk bu hedefi onlara unutturur.”
“Nedeni ne olursa olsun amacımız o güçlü varlıklardan birisine dönüşmektir ama nerdeyse tamamımız bu yolculukta yok oluruz. Bazıları yolculuğumuzun ilahi bir sebebi olduğunu düşünebilir ama aradığımız şey sadece güçtür. Biliyor musun araştırmalarımın sonunda yolcuların ancak ve ancak belirli koşullarda yükselebildiklerini öğrendim.”
Merav bir adım geriledi, adamın niyetinin iyi olmadığını hissediyordu kendini hazırlamaya başladı.
“Belirli kişiler, belirli bir zamanda belirli bir olay karşısında yolculuklarını tamamlayabiliyorlar. Bu gücün efendisi olmak için her şeyden vazgeçmen gerekiyor, sevdiklerinden bile.”
İhtiyar cümlesini bitirir bitirmez Merav’a doğru bir alev topu fırlattı. Merav yana zıplayıp kurtuldu, hazırlıklı olmasaydı kurtulması imkansızdı. Adama bağırdı.
“Ne yapmaya çalışıyorsun?”
“Bu yolculuktan sıkıldım evlat, sevdiğim birisini kurban edersem bakarsın ben de yükselirim.”
İki alev topu daha fırlattı Merav yine kaçındı ama peşine üçüncü bir tanesi önüne düştü. Çarpmanın etkisiyle geriye doğru fırladı.
“Şehre geri dönmesiydin seni sevdiğimi fark etmeyecektim, hahaha, birilerine bağlanmayalı çok uzun zaman olmuştu, bu belki de son şansım olacak, geber!”
Bu sefer sağ elinden bir şimşek Merav’ı vurmak için çıktı, Merav basit bir kalkan büyüsü yaparak saldırıyı durdurdu. Tek dizinin üstüne çökerek kalkana daha fazla güç vermeye başladı. İhtiyarın şakası yoktu, çılgın olduğunu biliyordu ama bu bambaşka bir şeydi. İnsanları yeterince tanıyamadığını çok kötü bir şekilde öğrenmesi gerekecekti.
“Seninle tanıştığıma gerçekten çok memnunum tam da vazgeçmek üzereydim, hissettiğim heyecanı anlayamazsın! Sonunda!”
Çok daha şiddetli bir büyüyü Merav’a doğru fırlattı, kalkan alevlerle kaplandı. Şehirdeki kadar büyük bir patlama değildi ama Merav’ı nerdeyse yerinden zıplatacaktı. Büyücü iki eliylede kalkanı ayakta tutmaya çalışıyor ileri doğru ittiriyordu ama ihtiyarda vazgeçecek gebi değildi bu seferki saldırısıyla çocuğun işini bitirecekti. İkiside birbirlerine doğru güç çığlıkları atıyor çocuk yere doğru sıkışırken adam karşı tarafta devleşiyordu karanlık bir ifadeyle kahkalar atarak Merav’ı sıkıştırıyordu. Merav gücünün tükenmekte olduğunun farkındaydı, karşısındaki adamı yenemez veya bu şekilde daha fazla savunmada kalamazdı. Bir geçitle buradan kaçması lazımdı ama nereye kaçacağını düşünecek zamanı yoktu. Tek elini yere doğru indirip bir işaret çizmeye çalıştı aynı anda ise kalkanı gittikçe inceldi kalan tüm gücü ve umuduyla birlikte yerde bir geçit açtı ve aynı anda ihtiyarın büyüsü kalkanı parçalayıp onu vurdu.
Bir çığlıkla geçide düşerken gözleri kapanırken bir anlığına ihtiyarla göz göze geldiğini hayal etti adamın gözleri yaşlarla dolu ve hayal kırıklığı içindeydi ama pişmanlık yoktu, Merav’sa geçide girmesiyle birlikte kendini suyun üstündeymiş gibi hissediyordu. Sanki bir rüyadaydı ve birazdan uyanacaktı, kızla yaşadığından çok daha uzun bir süre geçitte kaldığını fark etti sonra yüzünde bir rüzgar hissetti gözlerini açtığında yere çakıldı.
Canı acıdı ama çiçek kokuları alıyordu. Başını kaldırıp etrafa bakmaya çalıştı, çok yorgundu ve ateşler içindeydi. Mavi gökyüzünün altında güneşli bir havada ova gibi bir yerin ortasındaydı. Ölüyor olduğunu düşündü, hayatı nasıl da çabucak bitmişti. Göz yüzüne baktı, tek elini havaya kaldırdı uçmakta olan kuşlardan birisini yakalayacakmış gibi yaptı, doğayı dinledi, kuşları, rüzgarı, yaprakların hışırtısını; huzurluydu. Kendini garip hissediyordu keskin acı giderek azalıyor yerini bir uyuşma ama derin bir ağrı alıyordu. Gözleri bir anlığına yıldızlara kaydı kendini onlara yakın gibi gördü, sonra bakışları bedenine geri döndü. Bedeni parçalanacakmış gibi titremeye başladı. Duyduğu sesler yükseliyordu sanki çok daha uzaktaki şeyleri duyuyor gibiydi yıldızların dönüşü bile duyduğundan emindi, sesler çok fazlaydı acıyla bağırdı. Elleri ışıldamaya başladı, başı dönüyor, midesi bulanıyordu ters dönerek ellerinden destek alarak kalkmaya çalıştı. Gözleri yanmaya başlamıştı tekrardan bakışı değişiyor bir anda farklı yerlere gidiyordu kendini toplamaya çalıştı gözlerini kapatıp tüm bedenine hükmetmeye çalıştı, odaklandı acıya değil ama kendisine. Gözlerini tekrar açtığında yanma kaybolmuştu, yerden bir metre havadaydı, uçuyordu ama kanatsızdı! Rüyada olmadığından emin olmak için kendisini çimdikledi acı hissetmemişti ama rüyada da değildi. Etrafına bakınırken yere indi, kendini güçlü hissetmeye başlamıştı. Yerinden kımıldamadan gök yüzüne baktı burası neresi diye düşündü? Başına ne gelmişti? Yapmak istediği tek bir şey vardı, yürümek.
Özgürlük Merav için tamamen bilinmezliğe atılan bir adımdı, gülümseyerek.