Hayat hızlandı diye düşündü merdivenlerden kurtuluşuna doğru koşan cesur kahraman. Yalnız yaşarken hayat ne kadar da yavaştı zaman bir türlü geçmek bilmiyordu. Her gün aynı şeyleri yapıyor arada bir yakacak odun toplamak için ormana gitmek ya da yiyecek bir şeyler almak için pazarda alışveriş yapmak dışında hiçbir rutinlerinin dışına çıkamıyordu. Lanet pazar bile aynı gündü, gidip aynı şeyleri alıyor, aynı yemekleri yiyordu ama artık her şey farklıydı. O geri zekalı kapısına dayandığı günden beri hayat çok hızlıydı, evet hayatı tehlikedeydi, belki birazdan ölecekti ama buna değer mi sorusuna verilebilecek tek cevap “kesinlikle” olacaktı.
Bize biçilen rolleri yaşıyoruz diye düşündü. Daha fazlasını istemek suç muydu? Evet sade bir hayatı vardı ama insanlara karşı hep iyi davranmıştı. Görevlerini zamanında yerine getirmeye çalışıyordu. Bu bir ödül gerektirmez miydi? Saf olduğu için ödüllendirilmeli miydi? Böyle bir şey istemek saflığını boz muydu? Daha fazlasına sahip olmayı istemek? Yaşadığı sıkıcı hayattan kurtulup maceralara atılmak ama gerçek macerala! Dünya çok büyüktü, çeşit çeşit ülkeler garip ırklar, kötü canavarlar, güzel elfler bin bir çeşit canlı etraftaydı ama o küçük bir yere sıkışıp kalmıştı. Kurtulmak için canı tehlikeye girene kadar harekete geçmemişti, bu onun en büyük suçuydu. Bir şeyleri değiştirebilir bir iz bırakabilirdi ama yapmadı, bekledi. Birisi gelip onu bu zindandan kurtarsın diye bekledi. İşin ilginç yanı onu kurtarmaya gelen adam bir zindandan alıp başka bir zindana atmıştı ama kabul etmek gerek bir daha görebilseydi o gerizekalıyı teşekkür ederdi.
Kule’ye kapatılalı, merdivenleri kızla birlikte çıkalı ne kadar zaman olmuştu bilemiyordu, beş dakika? Ya da on? Gekil’in odası en üst kattaydı orada buradan çıkmak için bir planı olmalıydı. Tek giriş çıkışı olan bir kulede yaşamak büyücüler için pek akıl işi olmasa gerekti. Bir yerlerde kesinlikle büyülü bir geçit vardı ve bunun yeri ya en alt ya da en üst olması muhtemeldi, sonuçta yatakhaneye bir geçit koyamazlardı değil mi?
Yorucu bir sürenin ardından tepeye ulaştılar geniş bir holden hoca’nın odasına doğru geçtiler. Koyu soğuk-gri taşlar, duvarlardaki meşaleler sanki kulenin tepesine değil bir zindana geldikleri izlenimini veriyordu. Merdivenlerle oda arasında her iki taraftan dörder meşale vardı, kapı girişindeyse taşlara sarmaşık şeklinde oynamar yapılmıştı. Kız tereddüt etmeden içeri daldı. Eski eşyalarla dolu bir odaydı, yaşlı bir ihtiyarın emekliliğini geçirdiği bir yer gibiydi, etraf kitaplarla doluydu geri kalan şeylerse çeşitli hatıralar olmalıydı. Kızın ilk daldığı şey büyük kitaplarla dolu kısım oldu, kitapları tek tek alıyor hızlıca karıştırıp yere atıyordu. Merav kızı uyarma gereği duydu “dikkatli ol, kıymetli olmalılar” Kızsa ona şaşkınlıkla cevap verdi “mutlaka kıymetliler ama birazdan hepsi yok olacak bence sen de bir şeyleri kurtarmaya bak.”
“Kurtarmak mı? Tek yaptığın kurcalayıp yere atmak?”
“Evet hepsini hızlıca ezberliyorum, daha sonra hatırlayıp birilerine yazdırabilirim”
Merav kızın dediğini anlamaya çalıştı, başaramadıktan sonra esas soruna odaklanmaya çalıştı dışarından sesler gelmeye başlamıştı değişen neydi? Cevabı sadece kız biliyordu.