Kuleler kurulmadan çok önce Nysera’nın ilk zamanlarında büyüyü ilk kullanan tür İblisler olmuştu. Onların esaretinden kurtulmak için bu gizli yeteneği keşfeden diğer türler zamanla bilgilerini toplayıp paylaşmak için kuleleri inşa etmişti. Lield şehri bu kulelerden birisi etrafına kurulmuştu ve artık alevler içeresinde yok olmaktaydı. Ani bir saldırıyla şehri ele geçiren birlikler herhangi bir yağmalama girişiminde bulunmadı hatta tam tersine şehirdeki tüm savunmalarla birlikte yaşayanları yok ettikten sonra şehri boşaltmaya başlamışlardı. Ana kapının dışına düzenli adımlarla ilerliyorlar, hizaya geçiyorlardı. Komutanları başardıkları işten oldukça gururluydu, toplama bir orduyla büyücülere karşı bu kadar hızlı bir zafer kazanmak takdir edilmesi gereken bir başarıydı. Siviller… siviller onun hedeflerine ulaşmasında önüne çıkan gereksiz zayiatlardı ama aldığı görev netti “hiçbir canlı bırakılmayacak, ardından şehir boşaltılacak”
“Ordunuz iyi iş çıkardı muhterem komutan” dedi kıyafetleri gibi kapkara bir ata binmiş adam. Yorgun kırışık bir yüzü vardı, özellikle alnı çok kırışıktı, epey zor bir hayat yaşamış olmalıydı. Arkasında ufak bir çocuk vardı adamın beline tutunmuş korku dolu gözlerle olanları izliyordu. En fazla yedi yaşında olmalıydı, kısa düz saçlı toprak tenli bir çocuktu. Çocuğu böyle bir yere getirmesini düşündükçe patronundan daha fazla çekiniyordu, kesinlikle normal bir insan değildi. İşi onlara verirken büyük bir peşinat vermişti, geri kalan kısmı ise birlikler çekildikten sonra bilgisini vereceği bir yerde yaptıracaktı. Kendi gibi siyah giyinmiş iki tane koruması vardı, cesur veya deli olmalıydı. İkinci seçeneğin daha ağır bastığına hükmetti.
“Evet ama Kule’ye giremedik, oraya nasıl girmeyi planlıyorsunuz?”
“Bir çaresine bakacağız, siz hızlıca kağıttaki bölgeye doğru gidin ve kalan ödemenizi tamamlayın, şehirde kimse kalmadı değil mi?”
“Evet.”
Arkasına dönüp çocuğa seslendi “Güzel, şimdi şehri ziyaret edelim tamam mı?” Çocuk heyecanla başını salladı. Komutan şaşkınlık içinde onlara bakarken adam korumalarını geride bırakarak şehre kapıdan giriş yaptı.
Şehir yanıyordu, etraf iğrenç kokuyordu ama çocuk buna aldırış etmedi. Böyle bir şehre hiç gelmemişti, kuzeyde elbette daha büyük şehirler vardı ama bu ülkeyi ziyaret etme fırsatı bulamamıştı. Önlerinde uzanan meydandan kuleye doğru yavaşça at sürüyorlardı, tutunduğu adam titremeye başlamıştı manzaradan etkilenmiş olması muhtemeldi. İnsanlar her ne kadar güçlü numarası yapsalarda da özlerinde çok zayıflar diye düşündü. Rol yapma konusunda oldukça başarılıydı gezdikleri kasabalarda, karşılaştıkları askerler, büyücüler karşılarında hep korkmuş masum bir çocuk görmüştü oysa o hiç korkmuyordu.
Kulenin önüne geldiklerinde yaşlı adam attan indi ardından çocuğu bir hazine gibi havaya kaldırarak hafifçe yere indirdi.
“Gitme zamanın geldi ihtiyar” çocuğun sesi kalınlaşmıştı. “Emriniz olur efendim” diye cevap verdi adam çocuğun arkasında iki büklüm olmuştu. Hızlıca atına yöneldi ve dört nala şehrin dışına doğru sürmeye başladı.
Shinom’un insanlarla son karşılaşmasından bir kaç yüz yıl geçmişti. Şimdi insanlara ait bir şehirdeydi gözde sembollerinden birisini yok edecekti. İblisler büyük savaştan beri insanların saflık sembollerine hakaret etmek için çocuk şekline bürünüp kötülük yapıyordu. Bunu bilen pek insan yoktu zira onlara bu haldeyken yaklaşan genelde uzun süre canlı kalmazdı. Çocuk şeklinde bir iblis lordu lield’de kulenin önünde ileride ölmüş askerlerin oraya zıpladı, sert bir şekilde yanların indiğinde yer hafif sarsıldı. Gücünü gölgeleyen büyüyü hafifçe aralıyordu önce fiziksel ağırlığı ardından büyü gücü, sesi, göz renkleri hızlıca değişmeye başladı ama kuleyi yıkacak son büyüyü yaparken bir çocuk olarak kalacaktı.
Askerlerden birisini tuttu ayakları çıplaktı artık ve kan içinde duruyordu, adamı kaldırdı ve tatmin olmaz gözlerle baktı. “Gerçekten çok zayıflar”.
Tekrardan kulenin önüne gitti, yüzünde bir gülümsemeyle ellerini vücudunun önünde birleştirecekmiş gibi havaya kaldırdı arından karnına doğru indirdi ve bir şeyler fısıldamaya başladı. O sözlerini söylerken şehirdeki ölüler toz parçalarına dönüşüyordu, gök gürlemeye, rüzgar alevleri savurmaya başlamıştı. Tozlar kulenin etrafında toplanırken gök yüzünde de bir göz belirdi etrafından çıkan büyük bir hortum kulenin üst tarafını sarmaya başladı.
Bir kaç dakika sonra kule dev bir patlamayla yok olurken yalnız bir çocuk şehrin ortasında çılgın gibi kahkahalar atıyordu